12 Şubat 2009 Perşembe

SU GÖSTERİ SANATLARI SAHNESİ / SAKINCALI PİYADE (UĞUR MUMCU)

‘EVET,EVET NE OLURSA OLSUN, BEN PATNOS DAĞLARI’NDA HALK ÇOCUKLARIYLA ER OLARAK ASKERLİK YAPMAYI, EMEKLİ OLDUKTAN SONRA SİYASAL İKTİDARIN UZATTIĞI YÖNETİM KURULLARINDA ONBİNLERCE LİRA PARA ALAN ORGENERAL OLMAYA DEGİŞMEM.’

Su Gösteri Sanatları Sahnesi tarafından 61. temsili Antalyalı tiyatro severlerle buluşan ve şuana kadar yaklaşık 30.000 seyirciye (Ankara Sanat Tiyatrosu’nun 700 performansını saymazsak) ulaşan Sakıncalı Piyade (Uğur Mumcu) büyük bir ilgiyle izlendi; biletlerin hepsi dört gün önceden tükendi, hatta Mart ayında tekrar Antalyalı izleyicilerle buluşacak.

Topluluğun genel sanat yönetmenliğini Orhan Aydın, oyunun yönetmeliğini Mehmet Ulay (Aynı zamanda ‘Sakıncalı’ rolü) üstlenmiş. Oyuncu Kadrosunu ise; Orhan Aydın, Recep Yener, Mustafa Kıramtepe, Tamer Özceviz, Deniz Atam, Cansu Fırıncı, Şenol Şahin, Beran Soysal, Okan Sıldır ve Oğuz Tunç oluşturmakta..Müzik Timur Selçuk’a, dans düzeni Gizem Erden’e, dekor – kostüm tasarımı M.Ziya Ülkenciler’e, ışık Yüksel Aymaz’a ve film tasarımı ise Önder Önsal’a ait.

Oyun genel anlamda bakıldığı zaman birçok mekanda geçiyor. Fakat en çok göze çarpan noktalar ise sahnenin sağında gerçekleştirilen mahkeme sahneleri, orta alanda cezaevi (ve avlusu), parmaklıklar ve sahnenin sağında da Uğur Mumcu’nun masası. Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade kitabındaki metinlerden Rutkay Aziz ve Uğur Mumcu tarafından oyunlaştırılan oyun, kitaptaki gibi bölüm bölüm sahneleniyor. Ve her bölüm öncesinde Mehmet Ulay, bir sonraki bölümü anlatıyor ve bu da oyunlaştırılmış olarak bize geri dönüyor.
Sahnedeki tüm oyuncularda tek tip kostüm hakimdi; aslında hepsi ‘o yeşillerle’, askerdi. Sadece karakterin ya da sahnenin gerektirdiği noktalarda ceket, cübbe vb. ve aksesuarlarla destekleniyordu. Aynı şekilde dekor da oyuncular tarafından değişime uğruyordu; bu öyle bir ustalıkla yapılıyordu ki, seyirciyi rahatsız etmiyordu. Çünkü amaç, direk görsel anlamda bir şeyleri göstermek değil; anlatarak ve oynayarak aktarabilmekti. Dolayısıyla bu da oyuncuda büyük bir rahatlık yaratıyordu. Çünkü bu tarz oyunlarda esas olan ‘belgesel oyun’ kıvamını yakalamaktır.

Uğur Mumcu bu oyunda 12 Mart 1971 dönemlerindeki yaşananları mizahi bir duyguyla, ustalıkla ele almış.
Peki neler öğrendik oyunda ya da hangi bilgilerimiz tazelendi?

-Uğur Mumcu’nun askerliğe başvurmasına rağmen ‘asker kaçağı’ ilan edilmesini,
-Askerlerin başkanlık ettiği sıkıyönetim mahkemelerinde hukuk profesörlerinin albaylar tarafından adaletsizce yargılanmasını,
-‘Kötü hal ve düşünce sahibi’ nin ne demek olduğunu,
-Sakıncalı profesörleri,
-Sakıncasız profesörleri,
-Onbaşılaşmış albayları,
-En çok işgal, boykot vb. olaylarının İlahiyat Fakültelerinde yaşandığını,
-141. maddeyi,
-142. maddeyi,
-159. maddeyi,
-Amerika’nın sosyalist olduğunu !
-12 Mart Muhtırası’nın yayınlandığı dönemde Mumcu’nun, bir yazısında kullandığı ‘ordu uyanık olmalı’ sözüyle ‘orduya hakaret etmek’ ve ‘sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak’ suçunu işlediği iddiasıyla 7 yıl hapse mahkum olmasını,
-Uğur Mumcu ‘Büyüklere Masallar’ yazısında Mustafa Kemal Paşa’nın bir öyküsünü anlattıktan sonra Kars türküsünün dizelerini kapsayan cümlesini aktarır: ‘Askerinle bin yaşa Mustafa Kemal Paşa, salla bayrağı düşman üstüne; soldan sağa,sağdan sola’ demektedir.
Savcı : ‘Komünist düzenin getirilmesinde, bayrağın soldan sağa düşmanın üstüne sallanacağı belirtilmektedir’
Mumcu: ‘Komünist düzen nasıl getirilir, getirilirken bayraklar soldan sağa mı sallanır,sağdan sola mı? Eğer türküyü olduğu gibi aktarsaydım, yazı içinde sol sözcüğü iki kez kullanıldığı için cezam artmayacak mıydı? ’
Karar : Mahkumiyet
Yani bir türküde önce sol kelimesinin değil, sağ kelimesinin kullanılması gerektiğini öğrenmiş olduk; ve daha neler neler…

Bunlar gibi daha birçoğuna şahit olmak istiyorsanız, kitabı mutlaka okumanızı ve de oyunu mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

Oyun ODTÜ eylemlerinin, 6. Filo yürüyüşünün görüntüleri ve Deniz, Yusuf, Mahir, Hüseyin, Taylan, Erdal, Uğur kahramanların fotoğraflarıyla son bulmuştur.
Ve bizleri de bir kez daha isyana boğmuştur…

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan 12 Mart muhtırası şu maddelerden oluştu:

1- Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.

2- Türk milleti’nin ve sinesinden çıkan silahlı kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır .Bilgilerinize.


Sonra ne mi oldu?
Hüseyin Cevahir öldürülmüştür ,
16 Temmuz’da Deniz Gezmiş ve arkadaşları ,
16 Ağustos’ta Mahir Çayan ve arkadaşlarının yargılanmasına başlanmıştır.
Ve 10 Ocak 1972’de askeri yargıtay tarafında Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş’in idam kararı onaylanmıştır…

Uğur Mumcu 1993’te suikasta uğramış, öldürülmüştür…

Sanki ülkeyi sosyal, ekonomik huzursuzluklar içerisine sokan, Atatürk’ün hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşma ümidini yok edenler onlarmış gibi…