19 Aralık 2008 Cuma

ANTALYA DEVLET TİYATROSU VE BENİM DOKTOR OĞLUM


İsrailli yazar Eli Saghi’nin yazdığı, Hale Kuntay’ın çevirdiği, Ali Meriç’in yönetmenliğini yaptığı ‘Benim Doktor Oğlum’ (Mein Sohn der Doktor), Antalya’da tiyatro izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor. Türünün komedi olduğu oyunda Asriel (Erdoğan Aydemir) ve Vera’nın (Senem Şahin) özenle ve fedakarlıkla yetiştirdikleri,Londra’ya doktorasını yapması için gönderilen oğulları Jossi (Orkun Yılmaz) bir hippi olarak geri döner;üstelik buzdolabında ne bulursa yiyen,balkonda güneş banyosu yapan,gürültülü bir şekilde müzik dinleyen,hap kullanan bir kız arkadaşı olan Andora (Pınar Boyar) ile…Bütün ailenizin,özellikle de meraklı komşularınız Piroşka (Kader Gözpınar) ve Zoltan’ın (Şenol Kaderoğlu) oğlunuzu nasıl beklediğini bile bile onu eve nasıl kabul edersiniz?Bütün bunların üstüne evin çalışkan,kendi halinde olan hizmetçisi Ziona’ya (Gözen Müftüoğlu) evin oğlunun tacizleri eklenirse; ne yapardınız?


Antalya’nın gözbebeği devlet tiyatrosu Haşim İşcan Kültür Merkezi’nde.İsterseniz alt bölümde bulunan salona tiyatro izlemek için giriyorsunuz;yok, bugün opera ya da baleye gitmek istiyorum diyorsanız da üst kata çıkıyorsunuz.Fuayeye girerken heyecanlanmamak mümkün değil;sanki orası farklı bir dünya,daha temiz.Bütün yapılanlar bir ‘oyun’dan ibaret olmasına rağmen,daha gerçek.Fuayede şu ana kadar oynanan oyunların oyuncu kadrolarını ve oyun fotoğraflarını görmek mümkün,çok etkileyici.Bir başka etkileyici olan şeyse; annesinin elini tutan küçük bir kız çocuğun ‘anne bak Bay Kolpert,geçen hafta gelmiştik’ demesi.Antalya Devlet Tiyatrosu’nu takip eden,oyunlarını hiç kaçırmayan bir kitle vardır.Oyunları takip ederler,hatta oyun sonrası oyuncular ve izleyiciler sohbet edebilirler,iç içedir hepsi.


Salonun yarıdan fazlası doluydu.Oyun inanılmaz bir hareket halinde devam ettiği için,oyuncuların enerjisi seyirciye de geçmiş durumdaydı. Çünkü onların da keyif alarak oynadıkları çok belirgindi. Alkışlar,kahkahalar hep devam etti.Ben ‘komedi’den çok fazla keyif almadığım için,biraz önyargılıydım.Ama o kadar profesyonelce işlenmişti ki,ben de kaptırdım oyuna kendimi.Gerçekten bir anda her şeyi unutuverdim.Oyunun yönetmeni ve yıllardır sahnede keyifle izlediğim Ali Meriç’in ve ayrıca performanslarından ve kalitelerinden dolayı diğer oyuncuların önünde saygıyla eğiliyorum.


Oyunun en keyif aldığım bölümlerinden biri,yurtdışında sözde eğitim gören oğul Jossi’nin Che Guevara ve Fidel Castro’nun kocaman portrelerini duvara asmasıydı. Çünkü o, savaşa,baskıya,zulme,işkenceye ‘karşı’dır. Komşulardan Piroşka sorar: ‘Kim bunlar?’ , Baba‘cık’ cevap verir: ‘Düşüncelerine saygı duyulan kahramanlarmış! Küba’daki yakın,uzak akrabalarımız.’ Jossi evin hizmetçisi Ziona’ya aşık olur.Ziona şartlarını da ortaya koyar; düşüncelerini ve hareketlerini değiştirmesi koşuluyla birlikte olabileceklerini anlatır. Tabi ki Jossi tamamıyla değişir. Ama o portreler oradan inmez! ‘Çünkü içten gelen,samimi duygularla bu toplum kurtulabilir.’


Üzerinde çok fazla çalışmaya gerek olmayan kostüm, çok renkli ve çok başarılı.Her oyuncu ortalama iki kere kostüm değiştiriyor. Makyaj günlük kullanılan türden,sade.Oyun bizim genelde ‘salon’ diye tabir ettiğimiz yerde geçiyor.Birkaç merdivenle yukarı çıkılıyor ve bizim sadece kapı olarak gördüğümüz evin diğer odalarına ulaşılıyor. Müzik ve ışık uygulamaları ise keyifli.Seyirciyi birden oyunun içine alıyor.Oyunun yönetmeni Ali Meriç’in dile getirdiği gibi gerçekten bu oyunun ‘mesajı var’, ‘toplumsal mesajı’ var.


İyi Seyirler…

1 yorum:

Plastik Dikenli Kaktüs dedi ki...

Hiç bilmediğimiz bir şeyi söylemiyor ya da beklenmedik bir son hazırlamıyor oyun. Buna karşın seyirciyi içine alması, güldürü yanı baya iyiydi. Keyifle izlemiştim.